3 Ocak 2016 Pazar

28. BÖLÜM - 28/41



 

Rahat okunması için kitabı üç kısıma ayırdık; Giriş, Gelişme ve Sonuç.

 

Bu üç kısmı da, kendi içlerinde toplam 41 bölüme böldük.

 

28. Bölüm, Gelişme kısmına aittir ve Gelişme kısmı 17 bölümden oluşmaktadır. (14-30)

 

Bölüm’de yer alan alt başlıklar şunlardır:

 

28. BÖLÜM - 28/41.

28-a) Aman dikkat engelli kardeşlerim !

28-b) Her ne olursa olsun ümitsiz olmayacaksınız.

28-c) İlahi ipuçları

28-d) Şu an engelliyim ama mutluyum..

28-e) Fantastik soru.

28-f) Engelli kardeşlerimize vuran piyango.

28-g) Hastalık şifadır

28-h) Dertsiz insan yoktur

28-i) Kim anlıyor ki?.

28-j) Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir

 

 

Buyrun bu bölümü okumaya başlayalım:

 


 

İlk hastalandığım zamanlar 1994-1999 arası babam iyileşmem için pek çok yolu denedi.

 

Denize düşen yılana sarılır misali, Anadolu’da bir çok şehirde cinci hoca, yatır, türbe, aktar ve bioenerji uzmanı gibi pek çok umut tacirine götürdü.  

 

Epeyce maddi kaybımız oldu ve inanın hiç bir fayda görmedim. İyi ki de görmedim. Belki de şirke düşecektim. Fayda görseydim, belkide iyileşmemi bir hocaya bağlayacaktım.

 

İnsanlarda vicdan kalmamış. Sizi hem iyileşeceğinize inandırıyorlar, hem de paranızı alıyorlar. İnsanların ilgisine ve güleryüzüne kanmayın.

 

Kur'an-ı Kerim'i okuduktan sonra anladım ki, herşeyi yalnızca Rabbimden istemeliyim.

 

Benim hastalığımın tıbben tedavisi henüz yok. Aslında bu yüzden alternatifleri denedik. Hamdolsun şifa için yalnızca Rabbime muhtacım.

 

Dua etmek ibadettir ve çok sevaptır. İbadetin özü dua etmektir. Biliyorsunuz Rabbimiz, “Duanız olmasa Allah size ne diye değer versin?”  (Furkan suresi, 77. Ayet) buyuruyor. 

 

Rabbim bana bu hastalığı vermiş ki, her namazımda şifa için dua ediyorum.

 

Çünkü acizliğimizi, fakirliğimizi, güçsüzlüğümüzü itiraf ederek yüce dergaha el açıyoruz.

 

Her duamız kabul edilir ama duada istediğimiz şeyin olması Allah’ın hikmetine tabidir.

 


Yani mesela hasta bir çocuk doktora dese ki, bana şu ilacı ver.

 

Doktor, ya aynen istediğini verir, ya daha iyi bir ilaç verir, ya da hastalığına zararı olur diye hiç vermez.

 

Yani, Rabbimiz her duayı kabul ediyor ve sevap veriyor. Mahşerde bakacağız ki, gemilerle sevap geliyor. Kul utanacak, Rabbim benim bu kadar ibadetim yok, diyecek.

 

Cenabı Hak şöyle buyuracak:

 

“Kulum, sen kabul olmadı duam, Rabbim dua ettiğim şeyi vermedi dedin ama bunlar senin dünyada yaptığın o dualara verdiğim sevapların.”

 

Allah beni seviyor ki dua ettiriyor.  

 

 


 

Hüzünlenmeyecek, yeise kapılmayacaksınız. Başınızı öne eğmeyeceksiniz. İnanıyorsanız, muhakkak üstünsünüz. Bunu asla unutmayacaksınız.

 

Hak bildiğiniz yolda hiç şaşmadan ve sapmadan yürüyecek, ilerleyeceksiniz.

 

Unutmayın, her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Her kışın baharı vardır. Karanlıktan aydınlığa çeviren, hüzünleri ferahlığa tahvil eden, bir yüce el, bir yüce kudret vardır.

 

Yusuf'u kuyudan alıp, Mısır'a Sultan eden bir güç vardır. Musa'yı Firavun'un sarayında yetiştirerek, oraya hakim kılan bir güç vardır.

 

Firavunları, zalimleri, hainleri zillete mahkum eden, mazlumun ahına cevap veren, sabredeni mutlaka zafere ulaştıran bir irade vardır.

 

Ersal Özkan

 

 


 

Ben namazımı huşu ile kılmaya çalışıyorum. Çok defalar Allah'ın yardımını hissediyorum. Ben bunlara ilahi ipuçları diyorum.

 

Rabbim bana bir konuda bir sinyal gönderiyor ve ben de ona göre karar veriyorum. Bu ipuçları aslında herkese geliyor fakat herkes anlayamıyor.

 

Bu sayısız ipuçlarından bir tane örnek ver derseniz:

 

Bir defasında işyerinde amirim Ender bey acil olarak bir kartın dosyalarını hazırlayıp maille göndermemi istedi.




Ender Altın ve ben - sanırım 2014

Ben maili hazırladım. “Gönder” tuşuna defalarca basmama rağmen mail gitmedi.

 

Bu iş bana uyarı olabilir diyerek göndereceğim maili gözden geçirdim. Maile eklediğim ondört dosyadan önemli bir dosyayı unutmuşum.

 

Eğer mail o halde gitse idi, iki haftada bitmesi gereken kart işi uzayacaktı. Düzeltip “gönder” tuşuna bastım. Bu sefer mail gitti. Sübhanallah...

 

Her sabah işe gelirken arabada tek tek kardeş  ve arkadaşlarımın ismini sayardım. “Allah’ım bizleri işimizde başarılı eyle” diye on dakika salavatlarla dua ederdim.

 

Hamdolsun bu yazdığım olay gibi pek çok konuda da ilahi destek gördüm.

 

2007 yılında annem: “Oğlum sen emekli olmadan evimizi tadilat yapalım” dedi.

 

Evde boya badana olurken bir akrabamızın evinde kaldık. Babam “Eğer gece tuvalete falan sıkışırsan benim cep telefonumu çaldır” dedi.

 

Gerçekten de gece sıkışık vaziyette uyandım. Sabah ezanı da okunuyordu. Babamın cep telefonunu defalarca çaldırdım, fakat gelmedi.

 

Yabancı evde olduğumuz için bağırmak istemiyordum. Kendimi sıkmayı denedim ama olmadı.

 

Tam o anda babam kapıyı açtı. “Oh! Nihayet geldin babacığım, telefonunu çok çaldırdım” dedim. “Yoo” dedi. “Telefonu duymadım. Cep telefonumu salonda şarjda unutmuşum.

 

Ben uyandım ve üstün açılmış mı diye sana bakmaya geldim” dedi. Sonra yatakta ördekle ihtiyacımı yaptırıp beni yatağa oturttu.

 

Duvardan teyemmümle sabah namazını kıldım. Babamı uyandırıp bana yardım ettiğin için Allah'ım sana hamdolsun deyip ağladım.

 

İşte bu bence namaza verdiğim önemin göstergesiydi.

 

***

 

Bu kitabı yazarken Rabbimin yardımını çok hissettim elhamdülillah. Mesela, birçok kez oldu, bastığım harf tuşları yazmadı, anladım ki Allah onları kitaba yazmamı istemiyordu.

 


Veya bir paragraf yazdım, kaydetmeden program kitlendi, bazen bir cümle yazarken anlık elektrik gitti, geldi. Bunlar hep bana ilahi ip uçlarıydı.

 

Çünkü Allah insanlarla olaylarla konuşur.

 

Biliyorsunuz ilk insan Hz Adem AS’ın oğlu Kabil, kardeşi Habil’i öldürmüştü ve cenazenin başında ne yapacağını bilememişti.

 

Allah, bir karga göndermiş, yeri eşelediğini görünce ne yapması gerektiğini anlamıştı.

 

“Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten âciz miyim ben?" dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.” (Maide suresi, 31. ayet)

 

 


 

Ben aslında engelli olduğuma bir bakıma seviniyorum. Çünkü çocukluğumdan beri alay edilirdim, çok kırıcı sözler işitirdim. Oysa ben hasta olduğumu bile bilmiyordum.

 

Dengesiz yürümem benim hatam değildi. O kırıcı sözler ok gibi kalbimi yaralıyordu.

 

Allah onları da öyle imtihan ediyordu belkide... Şimdi tekerlekli sandalyedeyim ama mutluyum. Herkes bende hata olmadığını gördü.

 

Artık toplumda engelli de olsam bir yer edindim. Hiç kimse bana artık sarhoş musun, yamuk, daha ayakta duramıyosun, dik dur biraz, sen ne biçim yürüyon, dengesiz, içtin mi, vs. demiyor.

 

Binlerce Elhamdülillah bugünüme... Engellilerin Duası Neden Makbûldür?

 


 Kur’ân-ı Kerim’de “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan suresi, 77.ayet) diye buyuran Cenab-ı Hak, insanın yaradılış gayesinden birinin de duâ olduğunu beyan ediyor.

 

 Samimi duâ etmenin ve Allah’a yalvarmanın bir sebebi olan hastalıklar, insana acizliğini zayıflığını hissettirir. İnsan da dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip o acizlik ve zayıflığın diliyle çok içten, riyasız bir duâ eder.

 

Şöyle bir misal vermek istiyorum: Normal günlerde bir annenin çocuğuna muamelesi nasıldır? Bazen bağırır, bazen terlik :) Ama çocuğu hastalandığında annenin varolan o şefkati coşar.

 

 Battaniyelerle üstünü örtmeler, sıcak tarhana çorbaları, hatta çocuğun canı bişey istese, annesi, kar da yağsa koşa koşa markete giderek alır.

 

İşte annelere o şefkati veren Rabb-i Rahim’imiz, kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse, üstüne birde ibadet ederse rahmeti coşar ve dualarını geri çevirmez.

 

 


 

Sizlere fantastik bir soru soracağım.

 

Mesela annem bana hamileyken doktor babama deseydi ki:

 

“Oğlunuzun yavaş ilerleyen bir hastalıgı var. Önce sarhoş gibi yürüyecek ve sonra tekerlekli sandalyeye mahkum olacak. Ömrünün sonuna kadar bakıma muhtaç olacak... Hatta ileride yatalak olabilir.“

 

Babama, annemi kürtaj yaptırmasını tavsiye eder miydiniz?

 

Cevabınız olumlu ise ben olmayacaktım.

 

 

Ben bebeği engelli olacak diye kürtaj yaptıranlara çok üzülüyorum. O bebeğin nasıl bir insan olacağını asla bilemeyiz. Allah’ın takdirine rıza göstermeliyiz.

 

Eğer böyle bir günah işlemişsek af talep etmeliyiz. Allah gaffar-u rahimdir.

 

 


 

Acizane bir engelli olarak, genel olarak tüm engellilerin ve engelliye bakan ana, baba ve kardeşlerin yerine kendimi koyarak empati yapıyorum.

 

Daha öncede biz engellilere bu gözle bakan oldu mu bilemiyorum ama naçizane engellilikle ilgili tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

 

Öncelikle şu tespitimi söyleyeyim ki, Allah herkese engellilik vermiyor. Engellilerin hepsi seçilmiş özel insanlardır. Birilerinin dediği gibi engellilik bir (Haşa!) yaratılış hatası değildir.

 

Allah mükemmeldir. Sübhandır. Eksiklik, kusur, noksan yoktur. Öyleyse neden biz engellileri yaratıyor?

 

Herkes kabul eder ki dünyaya imtihana geldik. Allah bu dünyayı imtihan için yarattıysa, elbette sınav için sorular olacak.

 

Bu sorular genelde iki başlıktır. Sabır ve şükür. Oruç, namaz, hac, musibetler, kazalar, sıkıntılar, hastalıklar... sabrımızı denemek içindir.

 

Fakirlik, zenginlik, sevinçler, evlatlar... şükür imtihanıdır. Allah fakir eder, aza kanaat edip şükredecek mi diye ; zenginlik verir, zekatını verip hayırlar yapacak mı diye şükrümüzü sınar...

 

Bu imtihanının en zor sorularından birisi de engelli olmaktır, çocuğunun engelli olmasıdır, engelli kişinin yakını, komşusu olmaktır. Evet bu sabır işidir.

 

Engelli olan insan (Evet insan. Engelli de insandır, acıkır, susar, aşık olur, küser, tuvaleti gelir...) hastalığına ve özürlülüğüne sabredecek, şükredecek.

 

Engelliye bakan ana baba, kardeşler isyan etmeden sabırla, belki de bir ömür boyu meşakkatlere katlanacaklar.

 

Etrafında engelli komşusu veya tanıdığı olan ona güzel muameleyle duasını alıp sevap kazanacak. Ödül, ahirette cennettir inşallah.

 

Üç türlü sabır imtihanı içiçedir. Engelli olan insan sabır ve şükürle imtihan ediliyor. Engellinin ana babası kardeşi abisi....vs ona bakmakla imtihan edilir...

 

Eve para getiren çocuğuna çok iyi davranıp en güzel yemekleri pişiren ana baba, evde diğer engelli evladını bi köşeye atıyor.

 

Halbuki o ebedi cenneti kazandıracak. El üstünde tutması gerekmez mi? Çevresinde engelli olanlar, onlara ilgiyle imtihan ediliyor. Engelliler diğer insanlara şükretmeyi hatırlatır.

 


Engellinin duası makbuldur, duasını almaya çalışmalılar.

 

Gelelim piyango meselesine.

 

Dünyadaki asıl amacımız Allah'ın rızasını, sevgisini kazanarak cennette ebedi bir gençlik değil mi?

 

İşte engelli olmak, engelli çocuğu olmak, engelli yakını, komşusu olmak ise bu amaca hızlıca ulaştırır. Ama şartı isyan etmeden sabırla ve şükürle...

 

Şu an Ereğli'de tahminim benim hastalıktan iki kişi olmalı. (Friedreich ataksisi) Yapılan istatistiklerde bu hastalığın dünyada görülme sıklığı 50 bin de birdir.

 

Belki de Ereğli'de tek benimdir. "Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır." sözü gibi olaya güzel bakarsak piyango bana çıktı.

 

Bu Friedreich hastalığı (FA) bana Allah'ın hediyesidir ve ben seçildim elhamdülillah.

ABD'deki istatistikte FA 50 binde bir görülen bir hastalıkmış.

 

Negatif bakan birisi, ne şanssız biriyim, ne kötü kaderim varmış, diyor.

 

Türkiye'de milyonlarca sağlıklı insan var. Ama Türkiye'de belki 400 FA hastası var. FA facebook grubunda 350 küsür kişi var.

 

Bundan dolayı ben ise, Rabbim beni seçmiş, diyorum.

 

Eğer bu dünya asıl hayat olsaydı, eğer hiç ölüm olmasaydı, eğer bu dünya ahiretin tarlası olmasaydı, eğer herkes mutlu olsaydı, …

 

İşte o zaman ben de, ah ne kötü kaderim varmış, derdim.

 

Evet Allah beni sevmiş elhamdülillah, ki bana sabredip katlamalı sevap kazanmam ve cennette yüksek makamlara gelmem için bu hastalığı vermiş.

 

Böyle görmeyip hastalıktan şikayet etmek, Allah'a hediyeni beğenmedim demektir ki, çok büyük edepsizliktir.

 


Allah'ın milyonların içinden seçip engellilik verdiği biz engelliler, iyi değerlendirmeliyiz. İsyan etmeden bolca ibadet ederek sabır ve şükürle sevap kazanmalıyız.

 

Ama engelli evladının duasını alamayan ana baba çoktur. Haberlerde izledim. Zihinsel engelli kızını zincirlerle kömürlüğe bağlayan insan, kazanma yolunda kaybedenlerden olabilir.

 

 


 

Bir kitapta şu mehkıbeyi okumuştum; Menkıbe, Şeyh Lütfullah Efendi 'ye aittir, Balıkesir erenlerindendir.

 

Lütfullah Efendi (ölüm 1488) bir sohbetinde;

 

- Çocuklar, Allahü teâlâ, sıkıntılı halde yapılan duayı kabul eder, buyurdu.

 

Ve ekledi:

- Mesela hastanın duası makbuldür. Onun için hastalık nimettir bir bakıma.

 

Talebenin biri kalktı.

- Efendim, “Hastalık nimettir” dediniz. Yanlış duymadık değil mi?

 

Mübarek zat gülümsedi:

 

- Evet evladım. Hastalık nimettir, ama sabretmek şartıyle. Hastalık istenmez. Bilakis hasta olmamak için tedbir alınır. Ama buna rağmen gelirse, sabredilir. Büyükler, “Hastalıkta şifa vardır” buyurmuşlardır.

 


Genç talebe bir daha şaşırdı:

- Hastalıkta şifa mı vardır hocam?

 

- Evet yavrum. Hasta, hastalığından dolayı şikayet etmez ve sabrederse, günahları affolur. Ayrıca çok da sevap kazanır.

 

Sonra hastanın kalbi kırık olur, duaları makbuldür. Hasta, günah işlemeyi düşünemez. Şifa vermesi için Allah’a yalvarır daima.

 

Ve ekledi:

- Hem sonra hasta, ölümü daha çok hatırlar. Ahireti düşünür, günahlarına tövbe eder. Bu yüzden Allah’a daha yakın hisseder kendini...

 

Şöyle bitirdi:

- Bütün bunlar şifadır işte. Manevi şifa, kalb için şifa...

 

******

 

"Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz." (Bakara suresi, 216. ayet)

 

Bu hastalık bana Allah'ın hediyesidir.

 

 


 

Bazı insanlar dünyada herkesi mutlu, sadece kendilerini dertli sanıyorlar. Oysa ki dertsiz insan yoktur. Herkesin bu dünyada farklı bir imtihanı vardır.

 

Allah kimseyi muhtaç etmesin, engelli olmak çok zordur ama Allah engin şefkatiyle merhamet ediyor elhamdülillah…

 

Bir güzel gönüllü insan diyor ki: “Güzel gören, güzel düşünür.. Güzel  düşünende hayatından lezzet alır.”

 

Bizler engelimize üzülmemeliyiz. Hudutta dağlarda eksi otuz derecede nöbet tutanlar... İsa dedem gibi vatana gözünü ve canını verenler...

 


Annesiz, babasız, hatta bunlar varken boşanma sebebiyle sevgisiz büyüyen çocuklar... Afrika’da belki hayatında hiç çikolata yememiş çocuklar...

 


Gurbette hasta olanlar... İçki ve uyuşturucu batağında cehenneme yuvarlanan gençler... Herzaman halimize şükür etmeliyiz.

 

 


 

Hani diyor ya şarkıda "Kayboldum kaybolan yıllar içinde, ağladım mı güldüm mü anlayamadım" Hayat ve doğa ne zevk nede acı vericidir. Bunlar tamamiyle güzelliktir. Zevk ve acı zihindedir.

 

Değer ölçülerinizi değiştirin, hersey değişecektir. Haz ve acı duyuların çalkantısıdır, her ikisinede eşit muamele yapın, o zaman sürekli mutluluk halinde olacaksınız.

 

Her arzu daha fazla arzu doğurur, bu da mutsuzluğu getirir. Kanaatkar olun, ancak kanaatkar olmak mutluluk getirir. "En doğru yol, en dikensiz yoldur" diyenler seni aldatıyorlar. Bakınız Ünlü düşünür Halil Cibran hayatı ne güzel özetliyor.

 

"Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.

Aldırma... Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.

 

Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.

Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.

 


Dostum, yollar yürümek içindir.

Fakat, şu gerçeği de hiç unutma:

Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.

 

Yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,

Yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,

Yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,

 

Tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,

Maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50. metrede yola yatanları,

Yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,

Yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,

 

Ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,

Beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,

Yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.

Aldırma, yürü...

 

Vahiy haritan, nebi kılavuzun, akıl pusulan, iman sermayen; amel azığın, sevgi yakıtın, ahlâk karakterin, edep aksesuarın, merhamet sıfatın, şeref ve izzet adın olsun.”

 
Yazar Ersal Özkan



Ersal Özkan

 

 


 

Hastalanmadan önce engellileri görürdüm, fakat görmezden gelir geçerdim. Bu hastalığın bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.

 

Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)

 

Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.

 

Hayatta en büyük nimetim, annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor.  Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor. 

 

Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.

 

Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor hatırlarsınız babama bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın, dedi.

 

Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla onaltı yıl çalıştım ve emekli oldum elhamdülillah. 

 

Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.

 

ABD’nin uzaya fırlattığı ve sekiz ayda Mars gezegenine ulaşan Merak (Curiosity) adlı uzay aracı, Mars ile Dünya arasındaki 570 milyon kilometrelik yolu, saatte 21 bin 243 kilometrelik hızla sekiz ayda katetti...

 

Dünyamız samanyolu galaksisindedir. Samanyolu galaksisi içerisinde 250 milyardan fazla yıldız vardır. Bu yıldızların çoğu dünyadan yüzbinlerce kat daha büyüktür.

 

Teleskoplarla tespit edilebilen kainatta samanyolu galaksisi gibi 100 milyardan fazla galaksi vardır... Dünya’ya en yakın yıldıza arabayla gitmeye kalksak, bu 26 milyar yıl sürerdi. [ Saatte 100 Km Hızla ]

 

Aman Allah'ım... Sana SECDE EDİLİR.

 

Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.

 

Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın, açlık olmasa yemeğin, hararet olmasa susuzluğun,… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.

 

Sağlıklı insanlar engellilere bakıp şükretmeliler. Ama, batıl bir inançla çok şükür deyip kulak memelerini çekmek değil de, ibadet ederek Allah’a teşekkür etmeliler.

 

İnsan, her koşulda kendisine, ailesine, yaşadığı topluma fayda sağlayan etkinlikler yapabilir. Ben engelliyim napalım kaderim böyleymiş diye bir kenara çekilmemeliyiz.

 

Ben, ne yapabilirim sorusu ile, dostum Efkan Vural hocamın teşvikiyle yazı yazmaya başladım. İnternette blog sayfası açarak hayata dair yazılar yazıyorum. Şimdi ise kitap yazıyorum.

 

Engelliler, sağlıklı insanlara şükretmeleri için vesiledir evet ama aynı zamanda engelli insan sağlıklı insanlara ibretlik örnek olmalıdır.

 

Namaz kılan bir engelliyi gören veya evde oturmak yerine çalışan bir engelliyi gören boş oturup vakit öldüren sağlıklı insanlar, hallerini gözden geçirmeliler.

 


Büyük İslam alimi Hz. Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) , İMANın altı esasına inanan ehl-i iman için hastalığın kazanımlarını anlatıyor.

 

Birkaçını yazacağım ve başlığın sebebini anlayacaksınız inşallah:

 

        Hastalık ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.

        Hastalık ölümü ve ahireti düşündürür, dünya onu aldatamaz.

        Hastalık sabun gibi günah kirlerini yıkar, temizler.

        Sabreden engelli, takvalı insanın on yılda elde ettiği kârı iki yılda alabilir.

        Eğer hastalığın mânâsı güzel birşey olmasaydı, Allah, başta Hazret-i Eyyub’a A.S hastalık vermezdi.

        Hastalık kalbi yumuşatır, şefkat ve empati hislerini artırır.

        Hastanın duası makbuldur. Hastaları ziyaret edip duasını alınız.

        Hasta insan çocukluğundaki gibi aile ve akrabasından sevgi, ilgi görür.

        Engelli insan gaflete ve nefsin arzularına düşmez.   ….  Vs.

 

İşte hastalık bu açıdan iyi bir nasihatçı ve ikaz edicidir. Ondan şikayet değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

 

Allah kusurlarıma bakmadan, Friedreich Ataksisi hastalığı peygamberini bana özel gönderdi. Gafletten uyandırdı, bu hastalık sayesinde doğruyu buldum.





Yeğenim İsa ve ben Mart 2016

Engelli olmak bana Alah’ın hediyesidir.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder